8 Ocak 2012 Pazar

"soundcloud" üzerine

1- Bilgisayardan müzik dinlemek hepimizin hayatına şu veya bu şekilde girdi. Benim de herkes gibi mp3'lerim oldu. Çoğunluğu kazaa veya bearshare gibi kaynaklardan gelmekteydi ama cd'ler de ripledim. Bunları mp3 player'larda yanımda bulundurdum. Orda, burda dinledim.

2- Lastfm ile tanıştım. Böylece populer olmayan ama iyi olanı farkettim. Siz bir sanatçıyı veya müzik türünü giriyordunuz. Ardından o türde müzikler üreten çok sayıda başka sanatçıya ya da ilgilendiğiniz sanatçının daha önce fark etmediğiniz parçalarına ulaşıyordunuz. Bildiğiniz Diana Krall'dan başlayan yolculuk bilmediğiniz Melody Gardot'ya uzanıyor ya da daha önce adının ne olduğunu bilmediğiniz ama sizi hızla ele geçiren ritimler içeren şarkıların aslında groove türünde olduğunu öğreniyordunuz.

3- İyi güzel de lastfm'de Gardot'nun bir defa duyup sevdiğiniz les etoiles şarkısı yerine baby i'm a fool şarkısı daha çok çalıyordu. Artık Pandora'nın kutusu açılmıştı ve daha azıyla yetinmek niyetinde değildim:
bana tümüyle kendimin yönetebileceği bir jukebox gerekliydi. 

4- İşte Spotify burada hayatıma girdi. Premium üyesi olmak gibi Türkiye'den kırk takla gerektiren bir işi başardığımda kendimi nasıl mutlu hissetmiştim. Artık aradığım pek çok şarkıya saniyeler içinde ulaşmak mümkündü. Birçok sanatçının tüm diskografisi elimin altında oluyor ya da aynı şarkıyı onlarca farklı yorumcudan dinleyebiliyordum.

5- Sahip olduklarım arttıkça doyumsuzluğum da artmaktaydi. Take five dinlemek istiyordum ama dave brubeck tarzı değil george Benson tarzı akustik gitarla çalınan türden ya da kusana kadar klasik gitar dinlemek istiyordum. Populer olmayan ama güzel olanı arıyordum. Emi veya sony music brandı taşımayan, cd'ye basılmamış ama muhteşem performansların peşindeydim.

işte soundcloud burada başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder